KONUŞMA ENGELLİ ÇOCUKLAR



KONUŞMA ENGELLİ ÇOCUKLAR

İnsanlık tarihinin en büyük buluşlarından biri olan konuşma, dilin sözlü anlatımı olup; kişinin kendisi ve çevresiyle dengeli ilişkiler kurma ve sürdürmesine yarayan geleneksel sesli sembollerin yer aldığı ve tüm bedensel tepkiye dayanan bir iletişim dizgesidir (Özsoy, 1982) En ilkel toplumlarda bile insanlar birlikte yaşadıkları için birbirleriyle konuşarak anlaşma gereksinimi duyarlar.
Konuşma insanları hayvanlardan ayıran birkaç yetenekten biridir ve düşünme yetisi ile yakından ilgilidir. Konuşma, çoğu kez bireyler arası iletişim macıyla kullanılan sembolik bir araç olan dil ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Oysa konuşma, düşüncelerimizi ifade etme aracı olarak kullandığımız sembolik bir araç olan dilin, akciğerlerden gelen havanın boğaz, ağız ve burun yolunda şekillenmesi sonucunda oluşan seslere dönüştürülerek karşımızdaki insanların kulakları tarafından alabilecekleri bir biçimde dönüştürülmesi işlemidir. Öyleyse, konuşma denildiğinde aklımıza gelen ilk şey, insanların doğal olarak üretebildikleri kimi seslerin dilin sistematiğine uygun olarak kullanılmasıdır. Diğer bir deyişle konuşma, sözel dilin seslerle ifade edilmesidir. Eğer bu sesler başka bir biçimde, örneğin harflerle gösterilirse o zaman dil konuşma yoluyla ifade edilmiş olur.
İnsan yaşamında önemli bir yer tutan ve doğal bir süreç olan konuşmanın bozuk olması çeşitli nedenlerle bireyde büyük sorunlar yaratabilir. Bozuk konuşma kişinin gerek aile içi gerekse dış yaşantısında büyük güçlüklerle karşılaşmasına neden olur. Bu güçlükler çeşitli uyum sorunlarına dönüşebileceği gibi, eğitim ve öğretimi aksatıcı ve tıkayıcı bir nitelik oluşturabilir. Özel eğitim gereksinimli çocukların en kalabalık gurubunu % 3,5'lik oranı ile konuşma engelli çocuklar oluşturmaktadır. Bu çocuklar konuşurken dikkatler onların ne konuştuğu değil de, nasıl konuştuğuna yönelik olur. Bu durumda dinleyenler farklı bir adlandırma koyar. Konuşma özürlü, kekeme, bozuk konuşan vs. gibi...

Konuşma için özel tek bir organ yoktur. Konuşma birçok organın birlikte (dudak, diş, dil, küçük dil, damak, gırtlak, ses kutusu, ses sinirleri, larings, soluk borusu, ciğerler, diyafram ve beyindeki konuşme merkezi broka),  eşgüdüm içinde çalışması ile oluşan bir iletişim biçimidir ve zamanla otomatik duruma gelir. İnsanın sonradan kazandığı, öğrendiği bir beceridir. Bu öğrenme genellikle taklit yoluyla olur. Bu nedenle çocuk önce en yakınında bulunan ve onunla en çok ilgilenen yetişkinlerin dilini konuşmayı öğrenir. Bu yetişkin kişi ise genellikle annedir. Bu nedenledir ki herhangi bir kişinin dilini öğrenmek istediğimizde "ana diliniz nedir?" sorusuna "ana" sözcüğü bu durumdan kaynaklanmaktadır.
Yaşamda önemli bir yer tutan ve doğal bir süreç olan konuşmanın bozuk olması çeşitli nedenlerle bireye büyük sorunlar yaşabilmektedir. Bu sorunlar dizgesinde kendisinden başlayıp anne, baba, yakın çevre ve öğretmeni içine alan bir rahatsızlık yumağı oluşur. Konuşmasında herhangi bir bozukluk olan kişi, çocukluğundan başlayarak çevre ve kendisiyle ilişkisinde kendini anlama ve kendine bir yer edinmede konuşmasından kaynaklanan çeşitli engelleri aşabilmek için büyük bir uğraş, savaş vermek zorunda kalacaktır. Engelli konuşma kişinin gerek aile içi gerekse dışındaki yaşantısında büyük sorunlara yol açar. Bu sorunlar onda çeşitli uyum problemlerine dönüşebileceği gibi eğitim ve öğretimi aksatıcı, engelleyici hatta tıkayıcı bir nitelikte oluşturabilecektir (Özgür, 2003) .
Konuşma Bozukluğu Nedir?
Konuşma bozukluğu konuşmamn akışında, ritminde, tizliğinde, vurgularında, sesbirimlerinin çıkarılışında ve anlaşılmasında bir bozukluğun olması durumudur. Bir çocuğun konuşma özürlü olarak kabul edilebilmesi için çocuğun şu özelliklerin birinde sorun yaşaması gerekir, bunlar;
·        Konuşmanın anlaşılır şekilde sergilenememesi,
·        Konuşmamn duyulmasında yetersizlik olması,
·        Sesin bozuk ve tırmalayıcı olması,
·        Sesin çıkarılışının, ritminin ve vurgularının bozuk olması,
·        Dil yönünden kelime dağarcığının yetersiz ve gramer yapısının bozuk olması,
·        Sergilenen konuşmanın bireyin yaşına ve fiziksel yapısına uygunsuzluğu.
Konuşma Bozukluğunun Nedenleri
Özsoy (1987) , konuşma bozukluklarının nedenlerini; yapısal, görevsel ve psikolojik nedenler olarak ele almaktadır.
1. Yapısal (Organik) Nedenler: Konuşma özürlerinin bazıları konuşma organlarındaki organsal bozukluklara bağlıdır. Dil kaslarının normal işleyişten yoksun oluşu, dilaltı bağlantısının dil ucuna uzanması, dudakların yarıklığı, dudakların olağandışı gergin oluşu, damağın çok yüksek ya da çok düz oluşu, damak yarıklığı, burunda et oluşu, dişlerin yokluğu ya da çok düzensiz oluşu, çene kas ve sinirlerinin bozuk oluşu, işitme kaybı, beyindeki özür konuşmayı olumsuz yönde etkileyebilir. Bu özürlerin derecesi arttıkça konuşma özürüne neden olma olasılığı da artar. Ayrıca bu özürlerin oluş zamanı ve biçimi de konuşma özürünü başlatan faktörlerdendir.
Görevsel (İşlevsel) Nedenler: Organik problemler olmadığı halde bazı çocuklarda yine konuşma özürü görülebilir. Bunun nedeni organın sağlıklı olduğu halde konuşmada üstlendiği görevi gereği biçiminde yerine getiremeyerek konuşmayı özürlü duruma getirmesidir. Bu durum çoğunlukla yanlış öğrenme ve alışkanlıkla ilgilidir. Evde yabancı dil konuşulması, konuşulan dilin niteliğinin farklı ve yetersiz oluşu, uygun olmayan model gibi nedenlerden dolayı konuşma organları konuşma görevlerini istenilen biçim ve düzeyde yerine getiremezler. Sonuçta konuşma organları sağlam da olsa görevlerini beklentiler doğrultusunda yerine getiremediğinden dinleyenlerin dikkatini çeker.
Psikolojik Nedenler: Konuşma özürünün bazıları çocuk ve anne-babanın duygusal çatışmalarından kaynaklanabilir. Ailenin çocuklarının, daima bebek kalma isteği, okul öncesi çağdan yeniden bebeklik çağına dönüş yapan çocuklarda yapısal ve organik herhangi bir bozukluk olmamasına karşın, onlarda bir konuşma özürünün ortaya çıkış nedenini psikolojik kökende aramak gerekir. Bazı çocuklar aşın derecede duyarlı, çekingen, utangaç, bazılarında ses algılaması ve ses ayırım gücü yetersizlikleri yaşarlar. Bunun sonucunda çocuğun konuşması olumsuz etkilenecektir.
Konuşma Özürünün Türleri
Konuşma bozukluğu dilin sesli sembolleri, artikülasyon (eklemleme)  ses ve işitme olmak üzere geniş bir alanı kapsar, organik ya da görevsel nedenlerle konuşmanın anlaşılmasını güçleştirecek biçimde değişkenlik gösterir. Bu nedenle konuşma bozukluğu dinleyenlerin dikkatini bir çırpıda çeken kekemelik ile sınırlı olmayıp iletişim ile ilgili çok farklı özürleri de kapsamaktadır. Bunun yanında artikülasyon bozukluğu, gecikmiş konuşma, yabancı dil ve bölgesel konuşma ayrılıkları, damak ve dudak yarıklığı ve diğer konuşma bozuklukları (afazia, dizartri, dislexsia) şeklinde görülebilmektedir.
A) Kekemelik (Ritim Bozukluğu)
Kekemelik konuşmanın tümünü etkileyen bir bozukluktur. Konuşma özürleri arasında oran olarak az rastlanmakla birlikte bireyde bıraktığı olumsuz etki bakımından çok dikkat çeken bir konuşma özüdür. Kekemelik tekrarlamalar, duraklamalar, uzatmalar ve buna eşlik eden jest ve mimikler ile akıcı konuşmanın engellenmesidir (Özsoy 1982) . Kekemeliğin çok değişik tanımları yapılmıştır. Kırk (1962) , kekemeliği bir ritim bozukluğu olarak kabul eder.
Gökay ve Kasatura (1970) , kekemeliği konuşmaktan kaçınan bir kişinin konuşmadan önce gösterdiği kasılma ve reaksiyonlar olarak tanımlamaktadır. Enç (1974) ise; kekemeliği sesli konuşmada sözcük akışının yineleme, takılma, solunum tutuklukları, kas gerilimi gibi nedenlerle engellenip, kesintiye uğraması şeklinde tanımlamaktadır. Özgür (2003) ise kekemeliği; bireyin anlamlı konuşma çabasıyla psikolojik ve nörolojik nedenlerle konuşma cesaretinin kırılıp bazı ses ve sözcükleri yineleme, uzatma ya da başlayamama şeklinde fonetik (sesçil) bozulmalara ek olarak uygunsuz vücut tepilerinin de yer aldığı; sosyal ortamlardan kaçınma davranışına yol açan bir ritim bozukluğuşeklinde tanımlamaktadır. Genel nüfusta kekemeliğin yaygınlığı % 1, sıklığı % 3'e yakın olarak tahmin edilmektedir.
Kekemenin konuşmasında düzgün konuşmaya oranla daha fazla duraksama, patlama, yineleme ve uzatma görülür. Bu sırada kekemelik tiki denilen bir takım el, kol, ayak, vücut, yüz ve göz kırpmaları da görülür.
Belirtileri
Kekemelik ses ve ışık dalgasına dayalı iki tür belirti veren bir konuşma bozukluğudur. Sese ilişkin olası belirtiler sesin, zamanında çıkarılmaması, patlayarak çıkması, gereğinden fazla uzatılması ve yinelenmesi, sesin ulanması sırasında olağandışı duraklama ve ulamanın kesintiye uğramasıdır. Işık dalgasına ilişkin belirtiler ise; konuşmanın dudak, burun devinimlerinde beklentilerden uzak bir şekilde göz kırpmalari, gereksiz yerde yüz kasılmaları, boyun, sinir ve kaslarda gerilme, el ve kol devinimlerinde sertleşme gibi durumlardır.
Çeşitleri
Kekemelik bazı bireyler için konuşmaya başlayamama sorunudur. Birey konuşmak için çaba harcar ancak bir türlü konuşmanın ilk sözcüğüne başlayamaz ve zorlanır. Diğer bir çeşidi de konuşmaya başladıktan sonra alışılanın dışında konuşmanın kesilmesi ya da duraklamasıdır. Bazı durumlarda her duraksamayı bir başlayamama zorluğu izler. Bir başka kekemelik çeşidi ise; konuşmaya başlarken belirli seslerin çıkarılış biçimiyle ilgilidir. Konuşmanın bu yönüne patlama adı verilir. Bazı durumlarda sesler olağandışı sayıda yinelenir. Bazen de sesler olağandışı uzatılarak çıkarılır.
Nedenleri
Kekemeliğin oluşumuna ilişkin değişik görüş ve kuramlar vardır. Bir görüşe göre kekemelik; organik nedenlere bağlıdır. Bireyin fizyolojik ve nörolojik yapısı kekemeliğe uygun olduğu durumlarda ritim bozukluğu diye adlandırılan kekemelik oluşur.
Kekemeliğin öğrenilmiş olduğuna ilişkin diğer bir görüşe göre; kekemelik öğrenilmiş olabilir. Kekemeliği bir kişilik bozukluğu olarak kabul eden görüşe göre; kekemeler kekeleyerek konuşmakla normal biçimde konuştuğunda doyuramadığı bir takım psikolojik gereksinimlerini doyurmaktadırlar. Kekemeliği bir direniş belirtisi olarak kabul eden görüşe göre; bireyde değişikliğe karşı bir direnmenin sonunda kekemelik oluşmaktadır. Direnilen değişiklik fizyolojik, psikolojik ya da sosyal olabilir. Birey direnme davranışlarına neden olan bir durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır ya da kendini konuşmak için zorunlu hissederse, direnme etkisini konuşmasında irkilme, tutulma, tekrarlar  ya da uzatma biçiminde gösterir.
Günümüzde de kabul edilen bir görüşe göre kekemelik; bir tek nedene bağlanamaz. Neden veya nedenlerin etkisiyle oluşabilir. Bu da çocuktan çocuğa değişen bir durumdur. Kekemelik salt bir etkenin gündeme gelmesiyle oluşmamaktadır. Çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyen etmenler ve bundan etkilenmeye yönelik yatkınlığı da çok önemlidir. Kimi çocuk yaşamış olduğu duygusal şok, korku ve heyecansal durumlardan dolayı gerilimini en zayıf organına psikosomatik olarak taşıma eğilimi içindedir. Kekemeler bu olumsuz durum ve koşullar sonucunda gerilimini ses tellerine ileterek, odak noktası oluşturur. Ses telleri aşırı gerilim altında kaldıklarında normal işlevlerini yerine getiremeyerek olağandışı bir kasılım altında kalırlar. Böylece yaşanan gerilim altında solunum mekanizması da normal görevini yerine getiremeyecek ve birey çok yönlü bir işlevsel bozukluk sürecine girecektir. Sonuçta bu yetersizlik, bireyin kendine olan güvenini azaltacak ve konuşmaya yönelik cesareti kırılarak karşımıza tipik bir kekemelik olgusu çıkacaktır.
Sonuç olarak, kekemelik sorunu bireyin genetik olarak gerilimi ses tellerinde toplama eyleminden başlayarak, doğru solunum yapamama, günlük yaşamdaki korkular, baskıcı toplum, şoklar, yanlış eğitim ve kazaların oluşturduğu psiko-fizyolojik ve sosyolojik bir bozukluktur (Özgür, 2003) .
Kekemeliğin nedenlerini aşağıdaki özelliklere göre sıralayan araştırmalar da bulunmaktadır. Bunlar:
1.   Travmatik yaşantılar, korkular:Çocuğun; yangın, deprem felaketini yaşaması, tüp patlaması, bina çökmesi, asansörde kalması, trafik kazaları, ameliyat geçirme, bir kavgaya tanık olma, hayvan saldırısına uğrama ve şiddetli patlama sonucu aşırı korkma...
2.  Aile içi sorunlar:Ailedeki anne-baba çatışmaları, çocuğa uygulanan fiziksel ve duygusal şiddet.
3.  Kayıp ve ayrılık:Ölüm nedeniyle ailede bir yakının kaybı, boşanma nedeniyle anne ya da babadan uzak kalma.
4.  Hatalı anne-baba tutumları:Baskıcı ve aşırı disiplin, aşırı koruyucu ya da mükemmeliyetçi aile tutumları, telaşlı ve aceleci tavırlar, sevgiyi yerinde ve zamanında verememek, anne veya babanın aşırı düzen beklentisi, otoriter yaklaşım.
Eski Çağlarda Kekemelik
Kekemelik eski çağlardan beri bilinen ve insanlığı etkileyen bir konuşma özürüdür. Her çağda büyük toplumlarda kekemelik olgusuna rastlanmıştır. Musa Peygamberin kekeme olduğu İncil'de yazılıdır (Aytuna, 1961). Aristotales, Demosten, Winston Churchill'i de kekeme grubundaki kişiler olarak sayabiliriz.
Kekemelik uygarlıktan etkilenen, uygarlıkla arttığı söylenen bir özürdür. Amerika'daki Kızılderili kabilelerin bazılarında ve İngiliz Ganası yerli kabilelerin bir kısmında hiç kekeme olmadığı gibi, dillerinde kekemelik karşılığı bir sözcük bulunmadığını gösteren araştırmalar bulunmaktadır.
Cinsiyet Durumuna Göre Kekemelik
Kekemelik cinsiyetiere göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak kızlara oranla erkek çocuklar arasında daha sık görülmektedir. Yaklaşık 1 kız çocuğa karşılık 4 erkek çocukta görülmekte ve kızlarda küçük yaşlarda kendiliğinden iyileştiğinden kız/erkek oranının yaş ilerledikçe daha da belirginleştiği düşünülmektedir. Kabul gören görüşe göre; erkeklerin çevresinin beklentileri ile daha fazla stres altına sokulduğu ve bu durumun kekemeliğin oluşumuna neden olduğu ileri sürülmektedir. Buna göre bireyin fiziksel yapısının konuşma bozukluğuna yatkın olmasıdır. Ayrıca erkeklerin genel gelişim sürecinin kızlara göre daha yavaş olmasına karşın, anne babaların erkek çocuklarından beklentilerinin daha fazla oluşu, aile ortamındaki otorite figürüyle çatışmaya neden olmaktadır. Sonuçta erkeklerde kızlardan daha fazla bir güvensizlik yaşandığı, bunun üzerine oluşan kaygının konuşma gelişimini etkileyeceği düşünülmektedir.
Dönemleri
1. Birinci Dönem Kekemelik
En önemli özelliği 3–5 yaşlarında çocuğun kekeleme sorunun ayırımında olmamasıdır. Çocuğun konuşma hızı, düşünme hızından yüksektir. Konuşmasında duraksama, tutulma ve uzatmaları dinleyenler fark eder ama kendisi bunların farkında değildir. Çocuk bu şekilde konuşmadan rahatsız olmaz.
2. İkinci Dönem Kekemelik
5–6 yaşlarında birinci dönem kekemeliğin belirtilerine ek olarak bazı vücut devinimlerinin (jest, mimik el ve kol tepinmelerinin) yer aldığı ve konuşmada daha çok konuşmanın nasıl gerçekleştiğine yönelik dikkatlerin yoğunlaştığı bir türdür. Bu dönemde çocuk kekelediğinin farkındadır. Artık konuşmadaki akıcılık sorununa, konuşmaya başlayamama korkusuve güvensizlik de eklenmiştir.
Kekeme kişilik özellikleri
Çocuklar üzerinde yapılan çalışmalarda onların kişilik gelişimi üzerindeki en önemli etmenin anne-baba ve çocuk ilişkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Genellikle çocuğun gelişimi boyunca sürekli birlikte olduğu kişi annedir. Bu nedenle anne-çocuk ilişkisinin çocuğun üzerinde daha fazla etkiye sahip olduğu söylenebilir. Anne-baba davranışları üzerinde yapılan araştırmalarda onların davranışları kabul etme, reddetme ve denetim-özerklik olarak incelenebileceğini ortaya koymuştur (Yavuzer,1992) .
Kekeme çocukların kişilik özelliklerini araştıran uzmanlardan Robbins(1965) , aşırı hassaslık, çekingenlik, kıskançlık, asosyal davranışlar, kızgınlık nöbetlerinin sıklıkla görüldüğünü öne sürmektedir. Bunun yanında kekeme çocukların kuvvetli nevrotik olmamakla birlikte duyarlı çocuklar olduklarını, beslenme sorunları, altını ıslatma ve gece korkularının olduğunu belirten araştırmalara da rastlanmaktadır. Johnson ve Moncur (1955) da kekeme çocuklarda çekingenlik, parmak emme, aşırı bağımlılık türünden davranış kalıplarının sık gözlendiğini belirtmişlerdir. Akyıldız ve Yörükoğlu (1971) , kekemelik öncesinde çocukların % 60'ını sorunlu olarak tanımlamışlardır.
Öztürk (1984) , kekemelerde içe dönük, özgüven yetersizliği, obsesif kişilik yapısının daha fazla görüldüğünü belirtmektedir. Bunun yanında aşırı duyarlılık, altını ıslatma ve gece korkuları, parmak emme, aşırı bağımlılık türünden davranışlar sergilediklerini ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır. Ayrıca kekemeliğin; yabancıların bulunduğu ortamlarda, bir otorite kişinin karşısında telefonla yanıt vermek, birinden bir şey istemek, beklenmedik bir durumla hazırlıksız bir şekilde karşılaşma gibi duygusal reaksiyonlara girmesi durumunda gündeme geldiği gözlenmektedir.
Kekeme Çocukların Anne-babalarmın Kişilik Özellikleri
Johnson (1955) , kekeme çocukların ana-babalarının aşırı mükemmeliyetçi olduklarını, beklentilerinin fazla olduğunu, çocuğun konuşmasına aşırı önem vererek, en küçük akıcılık kusurları üzerinde yoğunlaşarak bu konudaki endişelerini çocuklara yansıttıklarını böylece çocuklarının dikkatini konuşmasına çektiklerini sonuçta daha fazla kekemelik olgusunun ortaya çıkmasına neden olduklarını belirtmiştir.
Yapılan bazı araştırmaların sonuçlarına göre; kekemeliğin anne-babaların aşırı koruyucu, kısıtlayıcı, aşırı titiz, otoriter, düzen düşkünü ve beklenti düzeyi yüksek kişiler olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca bazı annelerin çocuklarını her gelişim döneminde katı kurallarla yönlendirmeleri nedeniyle ulaşılması zor beklentiler içerisinde bulunduklarını, babaların ise annelere göre daha uyumlu ve kabul edici bir tutum içerisinde oldukları belirlenmiştir. Bazı anne-babaların ise; aceleci ve aşırı heyecanlı oldukları için bu yapılarını konuşmalarına da taşıma özelliklerine sahip olduklarından çocuklarının konuşmalarında kekemelik şeklinde bir ritim bozukluğunun oluşması söz konusu olmaktadır. Ayrıca çocuğun konuşma için uyarılmaması, özendirılmemesi, güdülenmemesi, konuşma ile ilgili olarak kullanılan cezalandırma ve ödüllendirme yöntemleri ile aşırı sevgi ve reddedilme gibi durumlar da konuşmanın akıcılığını bozan etmenlerdendir.
Tanılama
Özürün düzeltilebilmesi, konuşmanın gerçekleştirilebilmesi için bir olgu incelemesiyle kekeleyen çocuğun ve ailesinin yaşadığı kritik dönemlerinin uzman kişilerin incelemesinde yarar bulunmaktadır. Bu nedenle çocuğun bütün yönleriyle incelenmesi konuşma sağaltımının temelini oluşturacaktır. Çünkü konuşma özürü çocuğun özürü olup özürle çocuğun kişiliği birleştiğinde bundan etkilenme derecesini ve yakın çevresini tanınmasında önemli ipuçları elde edilir. Bu incelemede çok farklı uzmanların topladıkları bilgiler bir araya getirilir. Bu işleme "olgu incelenmesi" denilmektedir.
 Olgu incelemesinde önce çocuğun genel sağlık durumu ve psikolojik yapısı incelendikten sonra uygun olan sağaltım yöntemi belirlenir. İncelemeler sonucunda tıbbi olarak yapılması gerekenler yapılarak eğitsel incelemeye zemin hazırlanır. Ayrıca çocuğun psikolojik yapısının incelenmesi yanında anne-babasının da duygusal yönden derinlemesine incelenmesi de sağaltım sürecine ışık tutacaktır. Bunun sağlanmasında uygun projektif teknikler ve kişilik testleri uygulanarak sonuca ulaşılabilir.
Özellikle ailenin çocuğunun özüründen dolayı yaşamış olduğu stres, kaygı ve depresyonu önlemek sağaltımın ayrılmaz bir parçasıdır. Bunun yanında anne-babalarda gelişmiş olan yanlış tutum ve davranışların da ortadan kaldırılması çocuktaki özürün giderilmesinde önemli katkılar sağlar. Konuşma sağaltımcısı ile ailenin tutarlı, kararlı bir eğitim ve sağaltım çalışması sonucunda istenilen sonuca ulaşılabilir. Aksi takdirde uzmanın düzelttiğini aile bozabilir. Bu nedenle anne-babaya konuşma gelişimi hakkında bilgiler vermeden sağaltım etkinliklerine başlamamak gerekir. Konuşma açısından aile, en azından iyi örnekler sergileyerek çocukta istendik bir konuşma oluşturulabileceği gerçeğini kabul etmelidir. Riper (1972)'e göre kekeme çocuklar; "Duygusal çatışmaları olan geçmişe, konuşmada olağan sayılabilecek tutukluğu kekemelik diye damgalayan bir aileye, kendilerini kekemeliğe kadar götürebilecek uygun bir bünyeye, konuşmanın akıcılığını engelleyen bir çevreye ve sınırlı hoşgörüye" sahiptirler.
Kekeme çocuğun aile çevresinden sonra en fazla iletişim kurduğu çevresi okuldur. Bu çevrenin en etkilisi öğretmendir. Zira bazı öğretmenler otoriter, yargılayıcı, kısıtlayıcı, öğretimde sıkı disiplin uygulayıcısı olabilir. Bu nedenle tanıma ve sağaltım sürecine öğretmenin de katılımının sağlanması gereklidir.
Tanılama sürecinde gözlem ve görüşme tekniği ile zekâ ve kişilik tesleri uygulanabilir. Anne, baba ve öğretmenden alınacak bilgiler için duruma göre düzenlenmiş anketler kullanılabilir.
Sağaltım (Tedavi)
Kekemeliğin gelişim biçimi, olası nedenleri devam etmesini ve ağırlaşmasını etkileyen koşullar saptandıktan sonra konuşma eğitimine geçilmesi uygun olur. Günümüzde uygulanan sağaltım çalışmalarının amaçları şu şekilde özedenebilir;
·        Bireyin genel güvenini ve moralini geliştirmek,
·        Durumsal ve sessel kaygıyı azaltmak,
·        Kekemeliğin pekiştirici etkisini azaltmak,
·        Konuşmanın akıcılığını geliştirmek,
Bu amaçlar doğrultusunda sağaltım çalışmaları iki kümede toplanabilir;
1.Kekemeliğin belirtilerini ortadan kaldırmak,
 2. Ruhsal sağaltım (psikoterapi)
1. Kekemeliğin Belirtilerini Ortadan Kaldırmak
Kekemeliğin belirtilerini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar şu şekilde sıralanabilir;
·        Kekemeliği oluşturan, sürdüren, ağırlaştıran etmenleri ortadan kaldırmak.
·        Bireyin kekelediğinin farkına vardırma ve özürü yenmesi için istekli hale getirilmesi.
·        Çocuğun kekemelik durumu, hem çocuğun hem de çevrenin hoşgörü düzeyine indirilmeli.
·        Solunum çalışmalarına ağırlık verilmeli.
·        Çocuğun kekeleme derecesine uygun tümceler seçerek söylenenlerin tekrarını istemek.
Yapılan bu çalışmalar sürecinde kekeleyen çocukta ve ailesinde sorunun çözülebileceği inancını ve güvenini oluşturmak terapinin en önemli bölümüdür. Solunum çalışmaları yapıldıktan sonra İstiklal Marşı'nı ya da sevdiği bir şiiri hafif, orta ve yüksek bir ses tonu ile işaret parmağı ile her heceye ritim yaparak okuması yarar sağlar. Ayrıca atasözleri dizgesi oluşturup hafif, orta ve yüksek ses düzeyinde okunması da konuşmanın akıcı olmasında etkili olabilmektedir.
Sorunun çözümünde egzersiz çalışmaları (çene, dil, boyun hareketi ile üfleme, dil ile alt ve üst dudağı yalama hareketleri)ve okuma çalışmaları yanında ailenin çocuğa destek olması ve normal konuşma tonunda bol bol kitap, gazete, dergi okuması sağlanmalıdır.
2. Ruhsal Sağaltım
Konuşma eğitimi ile birlikte sürdürülecek ruhsal sağaltım; Çocuğun kendine güvenini, konuşma cesaretini ve istencini arttıran önemli bir duygusal rahatlatma sürecidir. Bu süreç aşağıdaki aşamalardan oluşur:
1. Özürü tanıma:Çocuk ayna karşısında konuşturularak ya da alıcıya sesini kaydederek kendisine nasıl konuştuğu dinletilir.
2. Kendini anlama ve tanımasına yardım etme: Kekeleyen çocuğun diğer olumlu özellikleri fark ettirilerek konuşmaya istekli ve cesaretli duruma getirilmesidir.
Kekeleyen çocuğun gerilimden kurtarılmasına yönelik dikkatini başka yönlere çekecek sanatsal, müzik, resim, şiir yazma ve spor yapmak gibi etkinliklere katılımını sağlamak.
3. Başkalarını tanımaya ve anlamaya yardımcı olmak: Çevresindekilerin kendisine yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerini ortadan kaldırmak amacıyla onların iyi yönlerinin olabileceğini göstermek anlamında eğitsel kol çalışmalarına katılma, gezilere gitme, spor karşılaşmalarını izleme gibi etkinlikler düzenlenmek.
4. Güç kazandırma: Çocuğun kekelemesinden dolayı yitirmiş olduğu güven duygusunu, başka özelliklerini güçlendirerek sağlamak.
5. Konuşma etkinliklerine katılım sağlamak: Çocuğa konuşma hazzı kazandırılarak sesli düşünme etkinliklerine özendirilmeli ve yüksek frekanslı sesle konuşma çalışmaları yaptırılmalıdır.
Sağaltım süresi boyunca konuşma terapisti anne-baba ve sınıf öğretmeniyle devamlı işbirliği içinde olmalıdır. Öğretmen sınıf ortamında konuşmayı pekiştirici etkinlikleri sürekli çocuğa uygulamalı ve onu kekelemeden konuşmaya güdüleyerek cesaredendirmelidir. Kekeme çocuklara uygulanacak sağaltımda en az çocuk kadar ailenin ve yakın çevresinin de katılımı çok yarar sağlar. Çocuğun kekelediği için cezalandırılması, suçlanması, konuşmasını kesmesini istemek kekeleme davranışını arttıracağı unutulmamalıdır. Bu nedenle çocuk nasıl konuşursa konuşsun onun değerli olduğu duygusu kazandırılmalıdır. Bu nedenle:
·        Aile atmosferini olumsuzdan olumluya çevirecek davranışlar sergilenmeli
·        Anne-baba, öğretmen ve diğer çevresindekiler çocuğun kekelemesine karşı duygusal tepkilerde bulunmamalı, sabırlı ve anlayışlı olmalıdır.
·        Çocuk kekelediği sırada onun dikkatini başka yönlere çekmelidir.
·        Çocuk istendik konuşmaya olanak ve koşullar oluşturan hikâye ve fıkra anlatma, şiir okuma, atasözü tekrarı, mani ve tekerlemeler ile okul andı ve İstiklal Marşı önce düşük, sonra orta, en sonda da yüksek frekanslı bir ses gücüyle okutulmalıdır.
·        Çocuğun yanında iki dil kullanılmamalı, bir dilin gramer yapısı tam olarak kazandırılmadan ikinci dilin kazanımı sağlanmaya çalışılmamalıdır.
·        Çocuk, çevresindeki diğer akıcı konuşan kişilerle kıyaslanmamalı ve rekabet ortamına girdirilmemelidir.
·        Çocuğun sevildiği, değerli olduğu ve bu sorunu sabırla çözebileceği duygu ve düşüncesi kazandırılmalıdır.
·         Anne-baba ve diğer çevresindeki bireylerin sorunları asla çocuğa yansıtılmamalıdır.
Bunlar dışında çocuğun her gün sabah ısınma hareketinden sonra ağızdan bol nefes alıp tekrar yavaş yavaş bırakma çalışmaları, boyun ve çene egzersizleri ile dil uzatılarak dudakları yalama çalışmaları yapılmalıdır. Ayrıca balon veya deniz yatağını üfleyerek şişirme, yanan mumları söndürme gibi soluğu güçlendirici egzersizlere de yer verilmelidir. Ders çalışırken kitap, dergi, roman ve gazete okurken işaret parmağı ucuyla her heceye bir vuruş yapacak şekilde ritim yaptırılarak dikkati konuşma dışına çekmeye çalışılmalıdır.
B) Artikülasyon (Eklemleme) Bozukluğu
Birey, ana dilinin bağımsız ya da bileşik seslerini doğru ve anlaşılır biçimde çıkaramıyor, birbirine gereği gibi ulayamıyor ya da bu seslerin çıkarılması ve ulanmasında onun yaşından beklenenden çok fazla sapma görülüyorsa, onda artikülasyon bozukluğu var demektir. Kısaca, artikülasyon bozukluğu; kişinin yaşına ve konuşma gelişimi dönemine uygun olarak konuşmasından beklenen düzgünlüğün ve ses uyumunun olmaması durumudur.
Artikülasyon bozukluğu çocuklarda dört türde görülür. Bunlar sesin düşürülmesi veya atlanması, ses eklenmesi, ses değiştirilmesi ve sesin bozulmasıdır.
1. Sesin Düşürülmesi veya Atlanması
Daha çok küçük çocuklarda görülür. Bir sözcüğü oluşturan seslerin tümü çıkarılmadan sözcüğün söylenmeye çalışılması durumunda ortaya çıkar. Ses, sanki kelimede yokmuş gibi söylenir Örneğin; saat yerine sat, hayvan yerine ayvan gibi.
2. Ses Eklenmesi
Sözcüklerin aslında olmayan başka sesleri ekleyerek söyleme şeklindedir. Örneğin; tren yerine tiren spor yerine sipor söylenmesi gibi.
3. Sesin Değiştirilmesi
Sözcük içinde çıkarılması güç gelen bir sesin, çocuğa çıkarılması kolay gelen başka bir sesle değiştirilmesi şeklindedir. Örneğin; para yerine paya, sarı yerine sayı denilmesi gibi.
4. Sesin Bozulması
Sözcük oluştururken esas çıkarılması gereken sesin olduğundan başka bir ses çıkarılması şeklindedir. Örneğin; gelir yerine geliy, ya da gelüm, karaman yerine kağaman, ya da kalaman gibi.
Nedenleri
Artikülâsyon bozukluğunun nedenleri;
YapısalNedenler: (Dudak yarıklığı, dişlerin noksanlığı, dişlerin düzensiz oluşu, çenenin devinim bozukluğu, dilin aşırı büyük ya da küçük oluşu, damağın çok yüksek ya da yarık olması...)
İşlevsel Nedenler: Konuşma organlarının (dil, dudak, diş ve küçük dil, diyaframın görevini tam olarak yapamaması, akciğerlerin yeterli solunum yapamaması) sağlam oldukları halde üstlendikleri görevi çeşitli nedenlerle tam olarak yapamaması.
Ayrıca çocukta işitme özürünün olması artikülâsyonu olumsuz yönde etkiler. Bunun yanında bozukluluk tamamen yanlış öğrenmeye de bağlı olabilir. Çocuğun konuşma isteğinin ve cesaretinin kırılması, konuşmanın engellenmesi, konuşmayı pekiştirme olmadan öğrenmesi bozukluğa neden olabilir.
Sağaltım Etkinlikleri ve Aşamaları
Bozukluğun türü ve derecesini saptamak için çocuğun tıbbi olarak muayeneden geçirilmesi, daha sonrada özürün türü ve derecesinin belirlenebilmesi için artikülasyon testleri (resimli veya yazılı) kullanılmalıdır. Artikülâsyon bozukluklarının düzeltilmesinde yapılacak çalışmalar beş kısımda değerlendirilebilir. Bunlar;
a. Nedenlerin Ortadan Kaldırılması
Organik, zihinsel ya da sosyo-kültürel nedenlerin etkisini azaltmak ve durdurmak gerekir. Bu uygulamanın yapılmasında artikülasyon probleminin çocuktan çocuğa değişiklik göstereceği unutulmamalıdır.
b.  Özürün Farkına Vardırma
Çocuğun hangi sesleri ne kadar farklı çıkardığını bireysel ve grup çalışmalarıyla hissettirilmesidir. Bunun için sözcük listesi kullanma, öykü anlatma, konuşmalarını kayıt cihazına kaydederek çocuğa dinletme, konuşma ödevleri verilerek çalışmalar yapılabilir. Ancak bu çalışmalar mutlaka konuşma terapistinin ve çocuğun yakın çevresindeki kişilerin desteği ve katılımı ile olmalıdır.
c. Özürlü Seslerin Düzeltilmesi
Yanlış sesi çıkaran çocuğa her fonetik bağlamda doğru sesi çıkarması esasına dayanır. Bunun için artikülasyon motor harekederi ile ilgili ses çıkarması, kasları çalıştırması ve işitsel örüntülere gösterdiği tepkiyi arttırma, yanlış çıkarılan seslerin doğrusunu tekrar ettirme şeklinde etkinlikler düzenlenmelidir.
d. Düzeltilen Sesin Konuşmada Kullanılır Hale Getirilmesi
Bu aşamada düzeltilen seslerin sözcük içinde ve konuşmada kullanılması ele alınır. Amaç, çocuğun düzgün çıkardığı yeni sesi günlük konuşma yaşamında kullanılabilir hale getirebilmesidir.
e. Eğitimin Sona Erdirilmesi ve İzleme
Bu aşamada yapılacak çalışmalar giderek çocuğun kendini yönetmesine yönelik olmalıdır. Bunun için uzmanın etkinliği azaltılır. Onun yerine öğretmen ve anne babanın etkinliği çoğaltılır. Bu süreçte anne-babalar çocuklarına kaygı verici bir ortam yaratmaktan kaçınmalı, rehber öğretmen ve sınıf öğretmeninin önerilerini yerine getirmelidir.
C) Gecikmiş Konuşma
Gecikmiş konuşma, çocuğun bebeklik döneminde geçirmesi gereken konuşma gelişim aşamalarından birine takılıp kalması veya o aşamalardan birine geri dönüş yapması durumudur. Bu nedenle hem derece hem de tür olarak çok değişiklik gösteren bir konuşma özürüdür.
Gecikmiş konuşma sorunu yaşayan çocuklarda değişik belirtiler görülür.    Konuşmada kısıtlılık, sözcük dağarcığında yetersizlik, cümle kurmada güçlük ve gecikmeler görülür. Duygu ve düşüncelerini bu nedenlerden ötürü sözel olarak aktarma yerine vücut devinimleri ile ortaya koyma eğilimi fazladır. Sözel dil becerileri yerine işaretler kullanılır.
Nedenleri
Gecikmiş konuşmaya neden olan etmenler genel gelişim geriliği, zekâ geriliği, işitme kaybı, çeşitli hastalıklar, konuşma organlarındaki koordinasyon bozukluğu ve duygusal yapıdaki çatışmalar ile aile çevresinin çocuğu konuşmaya yeterince güdüleyememesi olarak sıralanabilir.
Sağaltım
Tanılama yapıldıktan sonra sağaltımda dikkat edilmesi gereken özelliklerin biri özürü etkileyen nedenleri ortadan kaldırma ya da etkisini en az düzeye indirerek önlemleri almaktır. Başlangıç olarak çocukta konuşma gereksinimi yaratmak gerekir. Bu çocuklarda konuşma dilindeki seslerin özellikle ünsüzlerin (konsonların) çoğu kazanılmamış olduğundan konuşma dilindeki seslerin tanıtılması sağaltımda kaçınılmaz bir aşama olmaktadır. Bunun için çocukta ses algısı yaratmak, çıkarılamayan seslerin eklemleme özelliklerine göre ele alınmasına dikkat edilmelidir. Tek tek doğru çıkarılan sesler çoğu kez birbirine ulanırken yanlış çıkarılacağından seslerin birbirine ulanmasını öğretmek önemli bir aşamadır. Bu aşamadan sonra çocuk için gerekli temel kelime dağarcığının kazandırılması gelmektedir. Kelimelerin öğretilmesinde kolaydan zora doğru bir yol izlenmeli, öğretilen her yeni kelimeyi onun günlük yaşantısında kullanılır hale getirilmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken özellik çocuğun zorlanmaması ve aile bireylerinin aceleci tavır içinde bulunmamalarıdır.
D) Yabancı Dil ve Bölgesel Konuşma Ayrılıkları
Ülkemiz insanlarının değişik kültür zenginlikleri ile iç içe olması ve buna bağlı olarak değişik dillerin konuşuluyor olması bölgesel konuşma ayrılıklarını gündeme getirmektedir. Bu durum her ne kadar bir konuşma özürü olmamasına karşın bir nesne adının bölgeye göre artiküle edilmesi bir konuşma bozukluğu şeklinde algılanmasına neden olmaktadır.
Ülkemizde çok çeşitli dilleri konuşan aileler bulunmaktadır. Evde konuşulan dilin çevrede konuşulan dilden farklı olması durumunda çocuğun konuşma gelişimi gecikebilir. Çocuk okula gittiğinde okulda konuşulan dil ile evde konuşulan dil farklılığından kaynaklanan sorunlar yaşayabilir. Çünkü evde konuşulan dil okulda konuşulmadığı için duygu ve düşüncelerini arkadaşlarına aktarmada ve derslerini öğrenmede karmaşa yaşamasına neden olabilecektir. Bu nedenle genelde kabul gören bir görüş, çocuğun bir dilin gramer yapısını öğrenmeden ikinci bir dilin öğrerıilrnesinin sorun yaratacağı şeklindedir. Bu açıdan çocuğun öncelikle eğitim ve öğretimde kullanılan dili öğrenmesinde yarar vardır. Ancak bunun ülkemiz koşullarına uygun olmadığı söylenebilir.
E) Diğer Konuşma Bozuklukları
1. Damak ve Dudak Yarıklığı
Nedeni kesin olarak bilinmemekle beraber annenin hamileliği sırasında sağlık durumu, beslenme sorunu ile ceninin üzerinde rahim içi baskıların oluşmasının etkili olduğu bir yapısal bozukluktur. Kalıtsal faktörlerin de damak ve dudak yarıklığına neden olduğu düşünülmektedir. Son zamanlarda annenin rubella mikrobu, geçirilen ateşli hastalıklar, radyasyon ışınlarına maruz kalma, vitamin ve madensel mineral yetersizliğinin de etkisi olduğuna ilişkin bilgiler vardır.
Damak ve dudak yarıklığı değişik bölüm ve derecelerde görülebilir. Yarıklık dudağın ya da damağın ortasında olabileceği gibi sağda ve solda da olabilmektedir. Böylesi olgular doğumla birlikte herkes tarafından fark edilir. Bu durum öncelikle anneyi psikolojik olarak olumsuz şekilde etkiler. Daha sonraki süreçte çocuk büyüdükçe onun kişilik yapısını etkileyen duygusal sorunlar oluşturabilir. Bu nedenle en kısa zamanda tıp uzmanları ile görüşüp gerekli müdahalelerin yapılması sağlanmalıdır. Bu çocuğun hem fiziksel yapı görünüşünü hem de konuşmasının istenilen şekilde gerçekleşmesi için gereklidir.
2. Afazia (Afazi)
Söz veya kelime yitimi olarak da bilinen afazi, bireyde zeka geriliği, bellek bozukluğu, işitme özürü ve konuşma organlarında bozukluk olmadan konuşma işlevinin yerine getirilmemesi durumudur. Bunun nedeni bir beyin hasarı sonucu oluşan fonksiyonel bir bozukluktur. Genelde afazi birden ortaya çıkar. Ancak beyin tümörü gibi yavaş ilerleyen hasarlarda ise zamanla oluşabilir. Afazide dili anlamada veya ifade etmede bir bozukluk söz konusudur. Diğer bir değişle, bir beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan sözel ve işitsel iletişimi etkileyen motor ve duygusal dil bozukluklarını içeren bir durumdur.
Afazide konuşmanın oluşmasında akıcılık görevi yapan organlarda bir bozukluk veya işitme kaybı söz konusu olmayıp; konuşmanın bütünleştirici ve birleştirici görevi üslenen merkezi sinir sisteminde oluşan bir zedelenme ve örselenme sonucu ortaya çıkmaktadır.
Belirtileri
Her afazide tutuk ya da akıcı özellikte bir konuşma bozukluğu olabilir. Bunu belirleyen konuşma hızının ya da tonunun etkilenmesi değil, afazi tanısı sonucuna neden olan konuşma yapısının bozulmasıdır.
Her afazide mutlaka bir isimlendirme bozukluğu vardır. Bu bozukluk kişinin belirli bir objeyi gördüğü, duyduğu veya dokunduğu halde onu isimlendirememesidir.
Her afazide bir yazı yazma ve okunanı anlamada bozukluk vardır.
Afazilerin çoğunda normalde duyduğu halde anlama ve tekrarlama bozukluğu vardır.
Afazi klinik, teorik ve tedaviye yönelik şeklinde sınıflandırma yapılmıştır. Bunlardan motor afazi ya da Broka Afazisi beyindeki bazı bölgelerin tahribatı sonucunda oluşan şeklinde çevresindeki insanları anlayabildiği halde konuşamaz. Bu afazide görülen yazma bozukluğuna "agrafi", matematik becerisinin kaybolmasına "akalkuli" adı verilir. Ayrıca konuşma kalitesini oluşturan kelime seçimindeki yetersizliğe "anomi", konuşmada yanlış ve uygunsuz kelimelere rastlanmasına da "parafazi"denilmektedir.
İkinci bir afazi çeşidi de duyusal afazidir. Bu afazide kişi söylenenleri tekrarlayamaz, anlayamaz, konuşsa da konuşması tamamen anlamsızdır. Yazılı materyali anlayamama durumuna "alexi", ileri düzeydeki algılama bozukluğuna da "agnozi" denir. Duyusal afazili bir kişi "çok" ancak "boş" konuşur deyimi ile tanınır. Bu afazide değişik düzeyde tekrarlama bozukluğu görülür.
Üçüncü bir tür olan anomik ya da saymaca afazi türünde kişi genellikle sözcükleri anlayabilir ve ifade edebilir ancak bazı sözcükleri anımsayamaz. Konuşma akıcıdır bununla birlikte konuşmada kelime bulma güçlükleri görülür. En önemli bozukluk isimlerde görülür. Bunun yanında sıfat ve fiillerin isimlendirilmesi de etkilenebilir.
Afazinin sağaltımında ilk adım çocukta konuşma gereksinimi yaratmaktır. Bunun için ses ve hece düzeyindeki oyunlara yer verilmeli, hayvan ve mekanik sesleri taklit etmeye olanak veren çalışmalar düzenlenmelidir. Görsel araç ve gereçlere ağırlık veren resimler, oyuncaklar kullanılması ve dudaktan okuma çalışmaları sağaltımda önemli yer tutar.
3. Dizartri
Konuşma işlevini üstlenen organlardaki sinirsel yapıların tahribatı sonucu ortaya çıkan konuşma özürüdür, konuşmada sesin tonu ve kapsamı normal fakat kelimelerin telaffuzunda problem görülür. Bunun nedeni sesli ve sessiz harflerin çıkarılması için gerekli kas gücünün bulunmamasıdır. Dizartri konuşma organlarını idare eden sinirlerde (nöron hücreleri) oluşan bir bozukluk olduğu için tedavisinde nöroloji uzmanlarına başvurulması gerekir.
4. Disleksia (Disleksi)
Merkezi sinir sistemindeki bir bozukluktan kaynaklanan ve harfler ile kelimelerin tersten algılanması şeklindeki bir konuşma özürüdür. Zekâ, görme ve işitmede problem olmaksızın okuma ve öğrenmede başarısızlık görülür. Günümüzde disleksi ses birimlerinin birbirinden farklılıklarının ayırt edilmesi sırasında ortaya çıkan bir bozukluk olarak adlandırılmaktadır. Bu durumdaki bir çocuk okumada iki yıl geride olarak adlandırılır. Disleksilerin zekâ düzeyleri düşük olmadığı gibi özel yetenekleri de olabilir. Bir hastalık olmayıp, okuma ile ilgili zihinsel süreçlerin bozulmasından kaynaklanan bir farklılıktır. Disleksileri, kelime dünyalarında zorlukları olan bireyler olarak görmek gerekir.
Normal bireylerde sağ beyin yarım küresi, sol beyin yarım küresine göre daha küçüktür. Bu durum disleksilerde ise eşit büyüklükte ya da sol beyin yarım küresi daha küçük olmaktadır. Bu nedenle bu sorunun sol beyin yarım küresindeki farklılıktan kaynaklandığı düşünülmektedir. Disleksınin yaş ilerledikçe geçtiği düşüncesi kabul görmemektedir. Bozukluk yetişkinlerde de görülebilir.
Disleksili bireylerde sık karşılaşılan belirtiler:
·        Yazılı kelimeleri öğrenme ve hatırlamada zorluk "b,d,p,q" harflerini,6 ve 9 gibi sayıları ters algılama; kelimelerdeki harfleri ya da sayıları karışık algılama, örneğin ne'yi en, 12'yi 21 algılamak gibi…
·        Okurken kelime atlamak.
·        Hecelerin seslerini kariştırmak, sessiz harflerin yerini değiştirmek ve sıklıkla yazım hatası yapmak.
·        Yazı yazmada zorluk.
·        Yetersiz konuşmak ya  da konuşurken  anlama en  uygun kelimeyi seçmede zorluk çekmek.
·        El yazısının bozukluğu.
Disleksili çocukların çoğunda bu sorunların bir veya birkaç tanesi görülebilir. Ancak belirtilen özelliklerden bir tanesinin bile görülmesi sorun olarak görülmeli ve çocuk özel eğitime alınmalıdır. Görüldüğü gibi disleksi bir hastalık değil, sesli sembolleri istendik şekilde düzenleyememe sorudur.
Yrd.Doç.Dr. İskender ÖZGÖR

Yorumlar